TORONTO'YU KEŞFE DEVAM (2) GEZİ GÜNCESİ

TORONTO'YU KESFEDİYORUZ.. (2)

Sevgılı Blogseverlerim, son yazıda kaldıgımız yerden, Toronto'yu keşfetmeye devam ediyoruz.  Evet bahsettiğim gibi Toronto'ya gidebilmek için öncelikle sırt çantamızı, suyumuzu ve haritamızı yanımıza aldıktan sonra hızla apartmandan çıktık. Selin'le birlikte yolun karşsına geçip bizi Toronto'ya aktaracak otobusu beklemeye koyulduk. Uzaktan görünen otobusu görunce kendimi İstanbul'da zannettim bir an Dejavu yaşadım sadece etrafımda ingilizce konuşan insanlar var. Otobüse bınmek için burada coinler yani bozuk paralar lazım. Şoförun yanaındaki kutuya bozuk paraları atıyorsun ve biletini alıyorsun. Eee Türk kurnazlıgı hani ya eksik atsam ya ne olacak diye duşundum ki damat Sedat oğlumun dediklerini hatırladım:'BURADA HERŞEY GÜVENE DAYALIDIR. BAŞTA GÜVENİRLER , SUİSTİMAL EDERSEN  CEZA ALIRSIN'' demişti.Terbiyeye bak  sen,  ne millet yaaaa. Olmaz canım bizim yaşam kültürümüzde önce güvenmeyeceksin, aklını alacaksın , cezalandıracaksın yetmezse BİBER GAZI ve TOMA İLE SU  sıkacaksın.. Yoksa fazla guven bizi bozar diyecektim ki diyemedim... İyiymiş diye düşündüm ve içimdeki vicdan polisine dedim ki at lan 3 dolar 25 sent  şu kutuya adamı hasta etme.. Neyse attık Selin'le ikimiz oturduk hemen boş sayılan otobuste yer yokmuş gibi koşarak telaşlı telaşlı.. Rahat ol kardeşim rahat ol yok illa da anksiyete bozulacak. Kanun bu..



İki kere Merve'yle telefon konuşması, doğru yolda mıyız  nerede ineceğizler falan tak geldik ve ana tren istasyonunda indik. Tarife göre Street Bus'a binin demiş olsalar da ne olacak aykırı olmak işte taaam terse iki katlı hızlı tren istasyonuna damladık. Gidiyoruz gidiyoruz bilet alacağımız yer yok, otomatık makine falan yok hızla kaçıracağız telaşı geldik istasyona taam düşünüyorum acaba doğru yere mi geldik evet aramayalım soralım dedik , sorduk evet doğru bu tren binin UNİON'da inin işte bu.. Ama yine kurt yiyiyor Alo Merve, bilet alamadık ne olacak dememe kalmadı, tren geldi.. Merve ile konuşarak trene adım attım ki Merve ANNE ORADA BİLET LAZIM, BİLETİ İÇERİYE GİRMEDEN ALIYORSUN, İÇERİDE KONDÜKTÖRLER KONTROL EDECEKLER.. Hayda ama girmezsem tren kaçacak .. İç muhakeme , yargılama saniyelik durum değerlendirmesi bindik.. Baktık Kondüktörün kıçı bize dönük hızla arkasından dolaşarak ikinci kata çıktık. Düşündüm en son bize sorarsa biz Turistiz, bilet bulamadık, kes kardeşim cezalı bilet diyeceğim. Madem ki Güvene dayalı, parama geçer hükmüm .. Ki sonradan öğrendim ki eğer ceza kesİlseymiş  500 CAD ödeyecekmişim.(  Vay acemi şansı ) farkındalar mı bilmiyorum ama yolcu şanslı Kanadalılar ellerinde ticket'leri kuzu edasında  Kondüktör bekliyorlar . Ama Kondüktör ne onlara ne bana geldi, bindiğimiz istasyonda iniverdi:) İşte bu dedim ve enjoy dedim Selin'e , Let's go dedim ..

Tren hızla Mimico, Exhibition sonra da ineceğimiz Union'da durdu. Hızla indik , mazallah kalırız da inemeyiz ne olur ne olmaz. EEEE şimdi ne olacak? İndik güzel ama nasıl çıkacağız. Burada yeniden anlıyorum ki Toronto yer altından  çıkışlara sahip.






Yani mesela Kadıköyde indin, Kadıköy'ün altının koridor oldugunu düşünün, Altıyol'a yer altından etrafında mağazalar, Starbuckslar, Lostracılar, Migros, A101 , BİM aklına gelen ne varsa yiyip, içip alışveriş yaparak çıkabiliyorsun, eee mevsim kış olunca aşırı soğuk yüzünden taıbii ki doğru bir uygulama .. Beğendik. Ama bizde olsa düşünün  Kadıköyün altını ben ne yapayum, üstü güzel. Düşünsenize Moda'ya gideceğim , yeraltından gidiyorum ay içim kasılır vallahi. O güzel Moda burnunu görmeden, KOÇO'da karşımda deniz, rakı balık yapmadan hayatın anlamı mı olur?


Aradığımız cadde, Yonge Street  önemli bir arter yoluymuş. DÜNYANIN EN UZUN CADDESİYMİŞ.   200 YIL dan eski olan bu caddenin uzunlugu ise sıkı durun 2.000 km .. İyi ki ayaklarım çatlamadı vallahi gezerken hissettiriyor ben uzunum bak adamı yürütürüm diyor sessizce, anlayana..



.Orada Eaton'dan yeraltına inip, yukarıya çıktığım caddenin karşısında bir üniversite gördüm. hayallerim iki buyuk kızım McGill'den mezun oldular ya Selin'in de burada okuması oldugu için rotayı Üniversiteye çevirdik.



Ve şok. Üniversite'ye giriyoruz, bak giriyoruz diyorum arayacak üstümüze silah var mı diye kontrol edecek kimse yok. Hay Allah ya kötüysem diyorum sağıma soluma bakıyorum arayın bizi diye ama yok nafile.. Çünkü GÜVEN ESASTIR. Yani sana güveniyoruz kardeşim , gir içeriye, kütüphaneye, amfilerde ders dinle, bize misafir ol, bağrımıza basalım okumak isteyeni.. Neresi bu üniversite.. RYERSON UNIVERSITY STUDENT LEARNING CENTRE 'e giriş yapıp , ambiensi seyre koyulduk. İnsan düşünüyor vallahi.. VArdı da okumadık mı diye? Bu fırsatlar olmamasına rağmen ülkemizin Cumhuriyet sonrasındaki eğitim fırsatlarına biz sahiptik ama yeni kuşağın her yıl değişen sınav sistemlerinin içinde sıkışarak, geometri, matematikte üçkağıt yöntemiyle kısa yoldan doğruyu bulmalarına için için üzülüyorum. Boşuna beyin hücrelerine taciz yapmanın anlamı yok. Benim çocuğum Türkiye üçüncüsü, benim çocuğum Türkiye beşincisi diye diye bağımlı insancıklar yetiştirip duruyoruz. Mezun olunca iş bulamayıp bunalıma giren, halen anne babasının eline bakan nice üniversiteliyi buradan buyuk bir üzüntüyle bir kez daha anıyorum. Yazılarım boyunca BİZİ KANDIRMIŞLAR sözünü sıkça okuyacaksınız. 2. BİZİ KANDIRMIŞLAR'I  burada kullanıyorum.



Üniversite molasından sonra Yonge'den aşağıya doğru yürürken e Kanadalılarla arazi olayım diye bir kahve aldım elimde kahve bir de baktım bir tabela: Diamond For Less.. Yani yapılır mı şimdi bu.. Tabii ne yaptım  hemen atladım For Less ya ucuz bulabilirim belki bir taş maş , bakayım ne kaybedeceğim diye Selin'i çekiştirerek mağazanın önune geldik. Ancak mağaza için yukarıya çıkmak gerekiyormuş , kapı duvar eee zil var bastık zile baktım kameranın ışığı yandı, yukarıda kameraya bakan eminim çok gülmüş ve anlam vermekte zorlanmışsa da açtı yaa kapıyı.. Hooop Selin'le girdik, uzun dar merdivenler ay dönemiyoruz da bir kere girdik ya elimde kahve, yine kamera karşısında zile bastıki bu kez mikrafon da var. SOruyor ne için gelmiştinz? Hık mık işte Diamond göreceğiz ı want'lar falan, vallahi ikinci kapı da açıldı.. Biz girdik, içerde bir masa karşılamada bir hamile kadın sordu, 'Neyle ilgilenmiştiniz, atladım Rings dedim. Elimde kahve , hemen beni Ringslerin oldugu yere aldılar. İçeride İtalyan oldugunu düşündüğüm iki adami birisi Clark Gable edalarında, yüzündeki kırışıkların her biri yaşanmışlık bağırıyor buyrun dedi. Nasıl yardımcı olabilirz..Dedim ben Türkiye'den geliyorum tabelanızı görunce Less fiyatlı olacağını ve ununu duydugum ıcın de taşların kalitesini görmek istediğimi İngilizce anlattım. Daha doğrusı ben öyle anlatmak istedim ama o ne anladı bilmiyorum yuzundeki kırışıklıklar bir geldi bir gitti .. Vallahi tüm centilmenliğiyle yüzük tablosunu önume uzattı sizin sizea göre su taş guzel takın bakın dedi . Tabıı taktım vallahi pırıl pırıl taş 3,20 karatmış, sertifikalıymış ve 4.200 cad imiş. Dedim ki çok güzel ama LESS  diye girdim bu çok MORE mış.:) Siz İstanbul'da Kapalıçarşıyı'ı biliyormusunuz '' , dedim,  ''Ben  tüm Low Qualıty malları Kapalıçarşı'ya veriyorum, sık sık gidip geliyorum'' demez mi?


 Iyı dedim '' o zaman bana müsaade, benim için Expensive  bir daha ki gelişimde ahtım olsun gelip alacağım, Kartınızı verirseniz çok memnun olurum ''dedim.  Kartını aldım , elimde kahve ,  arkamıza bakmadan çıktık. :)

Gerçekten de bir daha gelişimde mutlaka ve mutlaka bu yüzüklerden birini alacağım.. Çalışmam için bir neden daha..

Yazımı eklediğim resimlerle birlikte bakarak okursanız daha anlamlı olacağını düşünüyorum. Şİmdilik bu kadar.Toronto'nun simgesi 360 TOWER Toronto ile yazılarıma devam edeceğim. Takipte kalın...

Hakime Zahiroğlu Özgüven
TC Zahiroğlu Hakime​

Yorumlar